İnsanlık, tarihin bazı dönemlerinde kişisel ve küresel anormal durumlara şahit olmuştur. Fiziksel hastalıklar, doğal afetler ve birçok farklı hadiselerle kriz durumlarıyla karşılaşmış, yaşam sekteye uğramıştır. Kriz kelimesi, gerilim dolu bir filmin en can alıcı sahnesini çağrıştır. Kriz durumları tamamen bitmez, yaşamdan çıkmaz; krizlerin boyutu, şiddeti ve sıklığı değişir.
Psikolojik kriz, kişinin kendisi ya da hayatındaki önemli kişiler ile ilişkisinde yaşadığı ya da yaşayabileceği bir kaybı veya radikal değişikliği kapsayabilir (Goldenberg,1983). Basit bir ifadeyle, kişinin hayatındaki stres ve gerilim, olağan dışı noktaya geldiğinde ve bu durum kişiye zarar vermeye başladığında “kriz” ortaya çıkar (Greenstone ve Leviton, 1993).
Slaiku (1990) ise krizin tanımı şöyle yapar:
“Temel olarak bireyin alışılagelmiş sorun çözme yöntemlerini kullanarak, karşılaştığı belli koşullarla başa çıkmadaki yetersizliği ve köklü biçimde olumlu ya da olumsuz sonuçlar doğurma potansiyeli ile karakterize, geçici bir üzgün olma ve dezorganizasyon hali.”
Tanımda kriz koşullarının “geçici” olduğuna vurgu yapılmıştır. Psikolojik kriz durumları birçoğumuz için anlık, süreksiz ve geçicidir.
Tanımın sonraki kısmında “üzgün olma” hali, en yaygın tepkileri ile anksiyete ve depresyonu da içine alır. Anksiyete olarak bilinen kaygı, tehlikeli durumlarda, “vücuda meydan okumaya hazır olması gerektiğini haber veren” sinyaldir. Doğal ve gerekli olan kaygı hissedilmeye başlandığında nefes alış verişi ve kalp atışı hızlanarak kaslara daha fazla oksijen gitmesi sağlanır. Böylece vücut, tehlikeli durumlara kendini hazırlamış olmaktadır. Depresyon ise, uyaranlara karşı duyarlılığın azalması, girişim gücünün ve kendine güvenin azalması umutsuzluğun, karamsarlığın artmasıdır. Kişinin bir yanı aşırı uyarılmış, diğer yanı da duyarlılığını kaybetmiş haldedir. Bireyin dengesi bozulur. Kriz döneminde yaşam değil, tehlike odaklı bir hayat söz konusudur.
Tanımın son kısmında geçen “dezorganizasyon hali” de zihin bulanıklığı ve sorun çözme becerilerinin zayıflamasını kapsayabilir. Ek olarak daha öncesinde kolaylıkla yapabildiği gündelik eylemleri yapmakta zorlanabilir. Deorganize hal sadece görev ve sorumluk çerçevesinde değil, keyif veren, mutlu eden aktivitelerin hayata geçirilmesini de engeller.
Neyin krize sebep olduğu ya da krizi beslediği belirli bir durum veya çevresel koşullar ile basit bir şekilde açıklanamaz. Bu açıklama neden-sonuç ilişkisinden daha çok psikolojik krizlerin bireyin olayı algılayışını ve başa etme kabiliyetini anlamaya yardımcı olur. Aynı durumlar karşısında toplumdaki bireylerin her biri, kriz durumları ile başa etmede farklı seviyede başarı ve yetkinlik sergiler.